gusto-dergisi-sayi_121Yılın insanı Defne Koryürek

 Gusto Dergisi – Sayı 121 – Eylül 2011 – Mehmet Yalçın

Medyada yılın adamlarının ilan edildiği Aralık ayı henüz gelmedi. Ama benim “yılın insanı” adayım belli oldu: Defne Koryürek. Dört yıllık mücadelesi sonuç veren ve lüferi yok olmaktan Koryürek, bir sivil toplum kahramanı…

“Ben lüferi, hep, bizi sofrada sevindirmek, damağımızda ipek gibi bir tad bırakmak için, büyük bir özveriyle oltalarımıza, ağlarımıza bile bile takılan bir aziz deniz yaratığı olarak görmüşümdür. Ve ne zaman önüme bir lüfer konsa, bir yandan katresini ziyan etmeden tadını iliklerimde hissederken, onun lacivert suların derinliklerinde, sonunda bize kendini feda etmekle noktalanacak o şiirsel macerasını düşünmüşümdür.

Lüfer, balıkların ecesidir.”

Bu ayki Gusto’da geçtiğimiz günlerde vefat eden ünlü meyhaneci Refik’i kaleme alan Ali Sirmen, yıllar önce de lüfer için o bal damlayan kalemiyle böyle yazmıştı. Sirmen’in 16 yıl önceki bu satırları, bir başka lüfer âşığı Ahmet Rasim’in 1930’larda yazdıklarından bu yana, lüferle ilgili edebiyatımızdaki en güzel satırlar olsa gerek…

İstanbul, bu sonbahara -bence- dünyanın en lezzetli balığıyla ilgili sevindirici bir haberle girdi. Haber Boğaz’da bir lüfer akını beklenmesi değildi. Daha da ötesi, önümüzdeki yıllarda lüferin eskisi gibi akın akın avlanacağının, sofraların bu dünyanın en leziz balığıyla şenleneceğinin bir müjdesiydi. Adı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olarak değişen Tarım Bakanlığı, lüferin avlanma boyunu 14 santimden 20 santime çıkarmıştı. Bu sonbahardan itibaren çinekop avı yasaktı, lüferler yavruyken avlanmayacakları için iyice semirme fırsatı bulacaklar, nesilleri de kurumayacaktı…

Bu sevindirici gelişme, bir genç kadının başlattığı çarpıcı kampanyanın sonucu. Fikir Sahibi Damaklar grubunun kurucusu, Slow Food’un Türkiye’deki öncülerinden şef Defne Koryürek, dört yıl önce balıkçı tezgâhlarında lüferin kaybolmakta olduğunu fark etti. Dünyanın birçok denizinde yetişen ama en muhteşem lezzete Boğaz’ın sularında kavuşan balığın soyu tükeniyordu. Balıkları küstüren yoğun deniz trafiği ve deniz kirliliğine lüferin çinekop iken avlanması da eklenince, İstanbul’un dünyaca ünlü balığı görünmez olmuştu.

Koryürek kolları sıvayıp “İstanbul lüfere hasret kalmasın” kampanyasını başlattı. Neler yapmadı ki? “Lüfer Koruma Timi” önlükleri giyip balık haline sabah baskınları… “Seninki kaç santim?” başlıklı sevimli afişlerle kenti donatmalar. Bilim adamlarıyla birlikte basın toplantıları… Restoranlarda “Çinekop satmıyoruz” duyuruları… Tarım Bakanı ve bürokratlarıyla çetin tartışmalar… Balıkçı reisleriyle, balık simsarlarıyla, trolcülerle boğuşmalar…

Dört yılın sonunda, haklı davada yeterli kamuoyu oluşmuştu. Koskoca Greenpeace örgütü devreye girip kampanyayı sahiplenmişti. Artık Metro gibi devasa marketler bile çinekop satmama kararı alıyor, zeytinyağcılar “Yaşasın lüfer” ilanları veriyor, Yeni Rakı dahi “Ufağı bize ters. Çinekop yemeyiz” diye tam sayfa duyurular yapıyordu. Ve bakan Mehdi Eker, 1 Eylül’deki yeni av sezonunun açılışından üç gün önce bizzat arayarak müjdeyi verdi:

“Hayırlı olsun Defne Hanım. Yönetmelik önerinize yakın geçti, lüfer inşallah kurtulacak…”

Tutkulu ve hırslı bir gastronomi insanı olan Koryürek’in zaferi, aynı zamanda sivil toplumun zaferiydi. Haklı bir mücadele, iyi hazırlanılarak, zekice, zarifçe ve ikna edici biçimde verilmiş ve sonuç alınmıştı.

Daha yılın adamlarının ilan edilmesine birkaç ay var. Ben ise o kadar sabredemeyeceğim. Kendi yılın insanı adayımı ilan ediyorum. Eski bulvar gazetesi üslûbuna kapılıp bu zarif genç kadına “Lüfer ana” demiyorum tabii ama oyumu “Bayan lüfer”e veriyorum.