Tuğrul Şavkay’ın birası
Gusto Dergisi – Sayı 122 – Ekim 2011 – Mehmet Yalçın
Belçika’nın Lüksemburg sınırındaki ıssız manastırın koridorlarında gezerken, on beş yıl önce Tuğrul Şavkay’ın da buralarda dolaştığını hatırlamadan edemiyorum. Ve eritilmiş kehribarı andıran Şavkay’ın en sevdiği birayı yudumlarken, kadehimi ona kaldırıyorum…
Soğuk bir sonbahar günüydü. Şampanya bölgesinin kalbi Epernay’den Paris’e doğru kalkan otobüsün önünde Tuğrul Şavkay hepimizi uğurladı. “Hayrola, siz gelmiyor musunuz?” sorumuza ise muzipçe gülümseyerek cevap verdi: “Osman’la ufak bir işimiz daha var”… “Ufak iş”in ne olduğunu birkaç gün sonra Türkiye’de öğrenecektim. Ülkemizde modern anlamdaki gastronominin lideri olan Tuğrul Şavkay, o yıllarda ortağı olan yazarımız Osman Serim’le birlikte Belçika’da bir otelcilik kongresine davet edilmişti. Davet o kadar önemli değildi ama rahmetli Tuğrul Bey bunu efsanevî Belçika biralarını keşfetmek için bir fırsat olarak görmüştü. Nitekim ilk fırsatta resmî toplantıları “ekmişler”, Belçika’nın en prestijli biralarını üreten Orval manastırına uzanmışlardı.
Tuğrul Bey tatlı tatlı anlattı: “Bizi cübbeli papazlar karşıladı. Biraları gerçekten olağanüstüydü. ‘Türkiye temsilciniz olabilir miyiz?’ sorumuza gülerek yanıt verdiler. ‘Size verebilecek biramız zaten yok. Japonya’dan açık çekle gelenlere bile bira veremiyoruz. Ama yine de soralım, bizim biramız mutlaka kendi dolabından, 12 derecede çıkarılır ve özel bardağıyla içilir. Bunu garanti edebilir misiniz?’ dediler.
Tabii böyle bir garanti veremedik. Gezdik, dolaştık, tadım yapıp ayrıldık…”
2003 Eylül’ünün sonunda kaybettiğimiz sevgili dostumuz, Gusto’nun da yazarı Tuğrul Şavkay, böyle bir insandı. Sadece içinde yetiştiği Fransız mutfak ekolüne saplanmış kapalı biri, bir “güdük hedonist” asla değildi. El sarımı purolar, şarap, kaliteli viskiler, istisnai biralar, Asya mutfağının spesiyaliteleri, nadir kumaşlar, felsefe, Divan şiiri, Şekspir dönemi İngilizcesi… Geniş anlamıyla “yaşama sanatı” denebilecek gusto kelimesinin kapsadığı her şeyi en ince detayına kadar kurcalayan, en iyiyi ve en ilginci arayan, bunun için çılgınca zahmetlere katlanmaya her zaman açık, coşku dolu bir insandı. Bazı tutkularına şaşırdığımızda, gülümseyerek “Deli deliden, imam ölüden hoşlanır” demesi de bundandı.
Geçtiğimiz ay Efes’çilerin davetiyle Brüksel’e yaptığımız gezinin son gününde Tuğrul Bey’in ayak izlerinin üzerinden geçtim. 15 yıl önce ziyaret edip heyecanla anlattığı Orval’de tadı hiç değişmemiş efsane birayı tadarken, “Rahmetli bu birayı ne kadar severdi!” diye düşünmeden edemedim. Kurucusu olduğu Mutfak Dostları ve Şarap Dostları dernekleri, Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü ve bunun gibi nice organizasyonla bugünlerin temelini attığını, bugün konuştuğumuz, yazıp çizdiğimiz, tattığımız incelikli lezzetleri Türkiye’ye ilk keşfettiren kişi olduğunu bir kez daha hatırladım.
Ve eritilmiş kehribarı andıran dolgun birayı, onun anısına yudumladım…
Siz de fikrinizi belirtin