000 kapakMeyhaneci Ogün bir halk düşmanı mıydı? 

Gusto Dergisi – Sayı 115 –  Şubat 2011 – Mehmet Yalçın

Bazıları içkiye zehir, içkili mekânlara batakhane, içki sunanlara da karanlık kişiler olarak bakıyor. Oysa geçen ay kaybettiğimiz Ogün meyhanesinin sahibi Ohannes Nergizyan gibi güngörmüş insanlar, gençlere yaşama sanatını ve sosyal adabı öğreten birer öğretmenler, aslında…

Porto şarabının küçük kadehini elinde zarafetle tutan orta yaşlı adam, nostaljiye daldığımız sohbetin bir anında “Kulüp 12’ye takıldığımızda 20’lerindeydim” diye söze başladı. “Bir akşam tüm janti giyimime rağmen pabuçlarım biraz tozluydu. Kulübün patronunun dikkatinden kaçmamış. Ayakkabılarımı süzerek ‘Cıva gibi delikanlıya hiç yakışıyor mu?’ dedi. Çaktırmadan çıktım, eve gidip boyalı pabuçlarımla döndüm ve barın aynı yerine sessizce kuruldum. Az sonra önüme ısmarlamadığım bir viski geldi. Patron durumu fark etmişti, barın öbür köşesinden ‘aferin!’ dercesine gülümsüyordu…”

ogunGüngörmüş kulüp patronları, ağır gazinocular, insan sarrafı meyhaneciler, kurt barmenler… İçkili gece hayatının bu gizli kahramanlarından biri, Yeşilköy’deki Ogün meyhanesinin sahibi Ohannes Nergizyan, geçtiğimiz günlerde 70 yaşında vefat etti. Ailece gidilen, efendice iki kadeh içilip meze ve balıkların tadına varılan bu nezih mekânı Gusto ekibi olarak ziyaret etmiş, restoran sayfalarımıza da taşımıştık. Günlük taze ıstakozları, deniz taraklarını livarına mücevher gibi dizen Ogün bey, güneş yanığı yüzü, ak sakalları ve babacan gülümsemesiyle eski zamanların gemi kaptanlarını andırıyordu. Hemen her müşterisini tanıyor, ellerini sıkıyor, bir maestro edasıyla servisi idare ediyordu. Samimiyetle laubaliliğin ince sınır çizgisini asla geçmezdi, hatta müşterilerine karşı da hafiften otoriterdi. 22 yıllık restoranında nice çiftler tanışıp flört etmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş, çocuklarını da oraya müdavim yapmışlardı. Yemeklere rakı ve şarap da eşlik etmiş ama bir kere bile rezalet çıkmamıştı.

Ünlü futbolcu Ogün’e benzediği için onun adıyla çağrılan Ogün bey, gençleri sinsi sinsi içkiye alıştırıp kazandığı kirli paraları istifleyen, kurnaz ve kötü niyetli bir halk düşmanı mıydı? Yoksa İstanbul beyefendiliğinin örneklerinden, insanlara mutlu olacakları bir ortam sunan, Vefa Zat’ın deyimiyle bir “hizmet erbabı” mı?

Şu sıralar kafayı içkiye takan taşralı muhafazakâr politikacılarımıza bakarsak, onun gibiler toplumu zehirleyen karanlık kişiler. İçki de dudağa değdirilir değdirilmez insanı batağa sürükleyen, “katresi zehir” olan korkunç bir sıvı… Baksanıza, Başbakan bile     “Bir devlet toplumu içki ve uyuşturucudan korumak zorundadır” diyerek içkiyle uyuşturucuyu aynı kefeye koymadı mı?

Gusto kıratında bir derginin kaymak beyazlığındaki kuşe sayfalarında, kehribar kızılı konyakların zengin rayihalarından ya da kırmızı orman meyvesi bukelerinin burunda dans ettiği şaraplardan bahsetmek varken, içkiyi siyaset malzemesi yapan ham politikacılara lâf yetiştirmek insanın canını sıkıyor. Bu ay, kim bilir kaçıncı kez yine böyle bir görev üstlendiğimiz için kusura bakmayın…