Acı limonlar ülkesine…
Gusto Dergisi – Sayı 125 – Ocak / Şubat 2012 – Mehmet Yalçın
Kıbrıslı dostlarımıza başsağlığı dilerken, bu güzel adanın damak tadı serüvenimdeki yerini düşünüyorum. Lawrence Durrel’ın Acı Limonları’ındaki gibi, kadim adanın bende ne denli iz bıraktığını bir kez daha fark ediyorum.
“İyi geldiniz…”
90’lı yılların başıydı. Kıbrıs’a ilk ayak bastığımda, havalimanındaki eski moda kahverengi üniformalı ve badem bıyıklı askerleri, ellerindeki demode tüfekleri ve tozlu dükkânlara girdiğinizde “Hoş geldiniz” yerine söylenen bu cümleyi epey yadırgamıştım. Zamanla Kıbrıs’a sıkça yolum uzandı. Doğu Akdeniz’in ilk bakışta köhne gözüken bu ilginç adası bana yavaş yavaş kendini sevdirmeye, benimsetmeye başladı. Ünlü şeftali kebabını, içli köftenin uzunu bulgur köftesini, mayhoş molahiya otundan yapılan kuzu etli yemeğini, patates benzeri Kolokas’ını, havuz başlarında içilen Brandy Sour’unu tattıkça alıştım ve sevdim. Güney’den gelen tapınak şövalyelerinin cesaret ve enerji iksiri Commandaria şarabının yıllanmışlarıyla adeta nirvanaya ulaştığım günler de oldu. Kimi gün de otel barlarında ta 1960’lardan, adanın eski hâkimi İngilizlerden kalan unutulmuş markalı viskileri, romları yudumladım. Bazen de halk türküleri çalınan gece kulüplerinde üzümden çekilen Zivaniya’larla keyif yaptım.
Kıbrıs, öyküsü çok eski çağlara uzanan ve zamanın ağır aktığı, tarihin acelesiz davrandığı bir ada. Bütün adalar gibi biraz içine kapalı. Adada uzun yıllar İngilizce öğretmenliği kisvesi altında casusluk yapan büyük İngiliz yazar Lawrence Durrel’ın bölünmeden önceki Kıbrıs’ı anlattığı Acı Limonlar eserini okuyunca daha iyi anlaşıldığı gibi, büyük devletlerin güç oyununda sık sık el değiştiren bir kale, kaderi üzerinde yaşayanlara bırakılmayan biraz bahtsız bir kara parçası.
Magosa’daki Otello Kalesi’nin zindanında, bir ilaç firmasının ikiyüz hekim konuğuna meşalelerin ışığı altında şarap tattırdığım akşamı nasıl unutabilirim? Ya da Girne sırtlarındaki Bellapais manastırının dört muhteşem selvi ağacının önünde, Akdeniz’e karşı onlarca kişiye viski tattırdığım öğle sonrasını?
Kıbrıs, dünyanın insana kendisini büyük bir tarihin koynunda büyüdüğünü hissettiren az sayıda yerinden biri. Burada insan eski çağlardaki gibi sandaletler giyip beyaz entarilere sarınıyor adeta. Kendisinin tanrılarla, büyük düşünürlerle, gelip geçmiş ve birer iz bırakmış nice kavim ve ulusla akrabalığını fark ediyor.
Bunca yıldır ziyaret ettiğim, her köşe-bucağını dolaştığım, farklı damak ve zihin lezzetleri devşirdiğim ikinci ülkemden bu derginin sayfalarında hiç söz etmediğimi, bu günlerde şaşırarak fark ettim.
Üstelik Gusto’nun en tutkulu okurlarının önemli bir bölümü Kıbrıs’ta olduğu, ada ile Gusto yazı işleri arasındaki hellim, komandarya ve karayağ köprüsü hep çalıştığı halde…
Bu eksiği, Kıbrıslı dostlarımıza liderleri Rauf Denktaş’ın vefatından dolayı başsağlığı dilerken kapamaya çalışıyorum.
Acınızı paylaşıyorum sevgili Gıprıslı’lar… Adada barış ve mutluluk dolu bir geleceği, Girne’nin hellimine Limasol’ün komandaryasının eşlik edeceği dost sofralarında kurmanızı diliyorum…
Siz de fikrinizi belirtin